Duygusal yeme öfke, üzüntü, utanç, suçluluk, hayal kırıklığı gibi olumsuz duygularla başa çıkabilmek için aşırı yeme eğilimini anlatan bir yeme bozukluğudur. Bu yazımızda özellikle evde kalan çocuklarda gelişen duygusal yeme üzerinde durmak istiyorum.
Evde kalan çocukların sosyal hayattan izole bir şekilde yaşamak zorunda kalması sonucu artan stres düzeyi çocukların beslenme alışkanlıklarının değişmesine neden oldu. Öğün saatleri düzensizleşmeye, ekran süreleri artmaya, yemek ile ilgili daha fazla reklam ya da programlara maruz kalınmaya, artan stres ile birlikte daha kalorili yiyecekler aşırı tüketilmeye başlandı. Can sıkıntısı ve stres, duygusal yemeyi ortaya çıkaran en önemli etmenlerden ikisidir. Şu anda çocuklar ne yazık ki bu ikisine de sıklıkla maruz kalıyor.
Stres, doğru baş etme yöntemleri seçilemediğinde, çoğu zaman aşırı yemeye neden oluyor. Özellikle şeker ve yağ içeriği bakımından zengin olan besinler daha fazla tercih ediliyor. Burada beyin yapısını anlamak, bağımlılıkları ve değişen davranışları anlamada da önem kazanıyor. Dopamin, yemek yeme davranışında rol alan önemli bir nörotransmitterdir. Dopmaninin ödül, motivasyon, haz alma, dikkat ve hafıza üzerinde önemli bir rolü vardır. Şekerli, yağlı, tuzlu besinler beynin ödül merkezini alkol ve maddeye benzer şekilde etkilemekte ve haz alındığında salgılanan dopaminin aşırı salınmasına neden olmaktadır. Beynin ödül merkezi sürekli olarak aşırı şekilde uyarıldığında beyin yeni duruma adapte olmakta ve bir çeşit bağımlılık gibi de tanımlayabileceğimiz tekrarlayan yeme atakları ortaya çıkmaktadır. Yani yedikçe geçici bir süre mutlu hissediyoruz, o hissi yeniden yaşamak için tekrar yemek yemeye yöneliyoruz. Aşırı yemek yeme dopamin üretimini arttırarak stres düzeyini belirli bir süre için azaltabilmektedir. Ancak yeme bağımlılığına neden olması, besin tüketimini arttırarak obezite ve kardiyovasküler hastalıklarının artmasına, kan şekeri düzeyinde dalgalanmalara ya da daha ciddi sağlık problemlerine yol açabilmektedir. Fiziksel etkilerinin yanı sıra aşırı yemenin kısa bir süreliğine yaşattığı mutluluğun ardından yoğun suçluluk, pişmanlık gibi olumsuz duygular ortaya çıkabilmekte ve bu olumsuz duygularla birey başa çıkabilmek için tekrar yemek yemeye yönlenebilmektedir.
Bu dönemde ebeveynlerin ya da çocuğun bakımından sorumlu kişilerin yaşadığı stres ve uzun süreli kaygılı olma hali çocuklarıyla olan ilişkilerini de etkileyebilmektedir. Çocuklar ebeveynlerinin herhangi bir duruma karşı verdiği tepkiyi gözlemler ve o duruma karşı nasıl tepki vereceklerini ebeveynlerinden öğrenirler. Özellikle pandemi süreci üzerinden gidersek, ebeveynler pandemi döneminin koşullarına nasıl tepki verirlerse çocuklar da onları model alacaktır. Onlar kaygılandığında çocukların da kaygısı artacaktır. Önümüzde belirsiz bir süreç var ve belirsizlik her bireyde kaygıya sebep oluyor. Bu süreçte ebeveynler kendi duygularının ve kaygılarının farkında olarak çocukların sakinleşmesine ve yeni düzene uyum sağlamasına destek olmalıdır. Çocuklarımızla ilgili yapabileceklerimiz;
Sonuç olarak hepimiz oldukça zor bir dönemden geçmekteyiz. Bu süreçte öncelikle kendi ihtiyaçlarımızı gözeterek kendimizi iyileştirmeye, kendimize karşı anlayışlı ve şefkatli olmaya sonra da çocuklarımızın ihtiyaçlarının farkında olarak onları da bu süreçten olabildiği kadar korumaya çalışacağız. Elbetteki bu dönemin hem bedenimizde, hem beslenme, yemek, uyku gibi alışkanlıklarımızda, hem de ruh sağlığımızda olumsuz etkileri olacaktır. Ama herkesin bu süreci geçirdiğinin de farkında olarak o olumsuz etkileri önce farkedelim, sonra en aza indirmek için ne yapabileceğimize bakalım, çözümsüz hissediyorsak da destek almaktan korkmayalım. Desteğe ihtiyaç duyduğunuzda bizler de sizin için burada olacağız.
Ergen ve Yetişkin Psikoloğumuzdan randevu almak için tıklayınız.
UYARI: Bu makale yalnızca bilgilendirme amaçlı yazılmıştır.